Makalenin İngilizce aslı ilk kez turkishlawblog.com/home internet sayfasında yayımlanmıştır.
1.Giriş
Bir marka ne kadar tanınır ya da itibarlı olursa kaynak gösterme, garanti etme ve reklam gibi fonksiyonları da o kadar güçlenir. Bu nedenle, söz konusu markasal işlevleri diğer markalar göre daha kuvvetli olan tanınmış markalara özel bir koruma sağlanmaktadır.
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu (“SMK”)[1] da madde 6(4) ve madde 6(5) ile tanınmış markalar daha geniş bir koruma sağlamaktadır. SMK madde 6(4), Paris Sözleşmesinin 1. mükerrer 6. maddesi bağlamındaki tanınmış markalar ile ilgiliyken, SMK madde 6(5), Türkiye’de belirli bir tanınmışlık düzeyine ulaşmış markalara sağlanan korumayı düzenlemektedir.
Bu kısa makalede, Türkiye’de ilgili hükümlerin nasıl uygulandığı üzerinde durulacaktır.
2. Söz Konusu Maddeler Nisbi Ret Nedeni Olarak Düzenlemiştir
2017/1001 sayılı AB Marka Tüzüğü’nün 8. maddesine uygun olarak, SMK madde 6(4) ve madde 6(5) nispi ret sebepleri olarak düzenlenmiştir. Buna göre nispi ret sebepleri, hem marka başvuru işlemleri sırasında itiraz edilmesi durumunda hem de marka hükümsüzlük davalarında ileri sürülebilir. Buna ilişkin açıklamalar aşağıdaki gibidir:
a. Marka Başvurusuna Karşı İtiraz
SMK madde 6(4) ve madde 6(5) uyarınca tanınmış marka sahipleri, Türkiye’de yapılan marka başvurularına[2] itiraz etme ve Türk Patent ve Marka Kurumundan (“Türk Patent”) ilgili marka başvurusunun reddini talep etme hakkına sahiptir.
Nispi ret nedenlerinin temel özelliği, itiraz sahibinin önceki haklarıyla ilişkili olmasıdır. SMK’nın 5. maddesinde yer alan mutlak ret nedenlerinin aksine, nispi ret nedenleri kamu düzenine ilişkin değildir.[3] Bu sebeple de, yapılan marka başvurusu incelemesinde nispi ret nedenlerinin var olup olmadığına ilişkin inceleme Türk Patent tarafından resen yapılmaz. Bunun yerine nispi ret nedenlerinin, reddi istenen marka başvurusunun Resmi Marka Bülteni’nde[4] yayınlanmasından itibaren iki ay içerisinde ileri sürülmesi gerekir. Türk Patentin itiraza ilişkin verdiği karara karşı, her iki taraf da bu kararın tebliğinden itibaren iki ay içinde Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu (“Kurul”) nezdinde itirazda bulunabilir. Kurulun verdiği bu karara karşı da kararın taraflara bildirilmesinden itibaren iki ay içerisinde, Ankara Fikri ve Sınai Haklar Mahkemesi[5] nezdinde iptal davası açılabilmesi mümkündür. Belirtmek gerekir ki, marka yayımına karşı iki aylık itiraz süresi içerisinde ileri sürülmemiş olan nispi ret nedenlerinin, sonradan Kurulun huzurundaki karara itiraz aşamasında ya da mahkemede açılacak iptal davasında ilk kez ileri sürülebilmesi mümkün değildir.
b. Marka Hükümsüzlük Davası
Bir marka, SMK’nın 6. maddesinde yer alan nisbi ret sebeplerinden birinin varlığına rağmen Türkiye’de tescil edilmişse, bu markanın hükümsüzlük davası yoluyla hükümsüz kılınabilmesi mümkündür.[6] Mahkemeden hükümsüzlüğü istenen marka yayımına daha önceden itiraz edilmiş olması şart değildir.[7] Bu nedenle, daha önceden markaya karşı itiraz edilmiş olup olmadığına bakılmaksızın, tanınmış marka sahiplerinin SMK 6(4) ve 6(5) maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürerek, tescil edilmiş markaya karşı mahkemenin huzurunda hükümsüzlük davası açabilmeleri mümkündür. Dava kabul edildikten sonra, ilgili maddeleri ihlal eden marka, geriye dönük olarak geçersiz kılınır.
Hükümsüzlük davasında yetkili mahkeme, davalının yerleşim yerinin bulunduğu yer mahkemesidir. Önceki tarihli marka sahibi, geçersiz kılınmasını isteği sonraki tarihli markanın kullanıldığını bildiği veya bilmesi gerektiği tarihten itibaren beş yıl içerisinde hükümsüzlük davasını açmalıdır. Bu süre içerisinde dava açılmazsa, sessiz kalma sebebiyle hak kaybı meydana gelecek ve sonraki tarihi marka hükümsüz kılınamayacaktır. Hükümsüzlük talebinin beş yıl içinde ileri sürülmesi şart koşan bu kural, kötü niyetli marka tescillerine uygulanmamaktadır.
3. SMK Madde 6(4): Paris Sözleşmesi 1. Mükerrer 6. Maddesi Anlamında Tanınmış Markalar
SMK madde 6(4) şöyledir: “(4) Paris Sözleşmesinin 1. mükerrer 6. maddesi bağlamındaki tanınmış markalar ile aynı veya benzer nitelikteki marka başvuruları, aynı veya benzer mal veya hizmetler bakımından itiraz üzerine reddedilir.” Bu madde uyarınca, marka sahibinin bu hükümden yararlanabilmesi için iki koşulun birlikte gerçekleşmesi gerekir:
i. Karıştırılmaya konu olan markaların aynı veya benzer olması gerekir.
ii. Sonraki tarihli markanın reddini gerektiren markanın, Paris Sözleşmesinin 1. mükerrer 6. maddesine göre tanınmış olması gerekir.
Ülkesellik ilkesi gereğince, kural olarak, sadece Türkiye’de tescil edilmiş veya en azından kullanılmış olan markalar Türkiye’de korunmakta ve sonraki tarihli benzer marka başvurularının tescili engelleyebilmektedir. Ancak, Paris Sözleşmesinin 1. mükerrer 6. maddesi anlamında bir markanın tanınmış sayılabilmesi için Türkiye’de tescilli ya da kullanılıyor olması şart değildir. Dolayısıyla SMK madde 6(4) ile ülkesellik ilkesine bir istisna getirilmiş durumdadır. SMK madde 6(4) dayanarak, Paris Sözleşmesi’ne üye devletlerden herhangi birinde tanınmış olan bir marka sayesinde, söz konusu marka Türkiye’de tescilli olmasa veya hiç kullanılmasa bile, Türkiye’de üçüncü kişiler tarafından yapılan aynı veya benzer marka başvurularının tescilini yayıma itiraz yolu ile engellenebilir veya hali hazırda tescilli aynı veya benzer markaların tescili hükümsüz kılınabilir.
Her ne kadar SMK’nın gerekçesinde, SMK madde 6(4)’ün AB Marka Tüzüğü’nün 8. maddesi ve yabancı uygulamalar ile uyumlu olduğunu belirtilse de[8] 2017/1001 sayılı AB Marka Tüzüğü ve TRIPS’ten[9] farklı olarak, SMK madde 6(4) tarafından sağlanan koruma aynı veya benzer mal ve hizmetlerle sınırlıdır. Bir diğer deyişle, yalnızca SMK madde 6(4)’e dayanarak, farklı mal ve hizmetler bakımından bir marka başvurusunun reddedilmesini veya tescilli bir markanın hükümsüz kılınmasını sağlamak mümkün değildir. Ancak, tanınmış marka sahibi, marka başvurusunun kötü niyetli yapıldığını ileri sürerek farklı mal veya hizmetlerde tescili istenen marka başvurusunu reddini sağlayabilir ya da hükümsüz kılabilir. SMK madde 6(9)’da düzenlenen ve aynı zamanda bir başka nispi ret sebebi olan kötü niyet iddiası, markanın tüm mal ve hizmetlerde reddedilmesini ya da hükümsüz kılınmasını sağlar. Bu kötü niyet iddiası, Türkiye'deki marka başvurusunun, markanın gerçek sahibinin rızası olmaksızın ve ilgili tanınmış markanın itibarından haksız bir avantaj elde etmek amacıyla üçüncü bir kişi tarafından yapıldığının ispatlanması halinde kabul edilebilecektir.
4. Madde 6(5): Türkiye’de Başvurulmuş/Tescilli ve Belli Bir Tanınmışlık Düzeyine Ulaşmış Markalar
2017/1001 sayılı AB Marka Tüzüğü madde 8(5) ile aynı doğrultuda düzenlenmiş SMK madde 6(5) şöyledir: “Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.” Bu madde uyarınca, marka sahibinin bu hükümden yararlanabilmesi için aşağıdaki koşulların birlikte gerçekleşmesi gerekir:
i. Karşılaştırmaya konu markalar aynı veya benzer olmalıdır.
ii. İtiraz eden tarafından itirazda delil olarak kullanılacak marka, Türkiye'de tescil edilmiş veya tescil için Türkiye'de başvurmuş olmalıdır.
iii. İtiraz edenin markasının tescil veya başvuru tarihi, itiraz edilecek markanın başvuru tarihinden daha önce olmalıdır.
iv. Daha önceki tarihli marka Türkiye’de belli bir derecede tanınmışlık düzeyine ulaşmış olmalıdır.
v. Sonraki tarihli markanın, tanınmış markanın tanınmışlığından haksız yarar sağlama, onun itibarına zarar verme veya ayırt edici karakterini zedeleme olasılığı bulunmalıdır.
vi. Sonraki tarihli markanın kullanımında haklı neden olmamalıdır.
Paris Sözleşmesinin 1. mükerrer 6. maddesiyle ilgili SMK madde 6(4)’ün aksine, SMK madde 6(5)’te daha önceki tarihte tescil edilmiş ya da başvurusu yapılmış bir markanın varlığı önkoşul olarak düzenlenmiştir.
SMK madde 6(5)’in, madde 6(4)’ten bir diğer farkı ise, madde 6(5) sadece aynı ya da benzer mal ve hizmet sınıflarında değil aynı zamanda farklı mal ve hizmet sınıflarında da koruma sağlamasıdır. Ancak bu düzenleme, korumanın otomatik olarak farklı mal ve hizmet sınıflarına genişlediği şeklinde yorumlanmamalıdır. Tanınmış marka sahibi, sonraki tarihli markanın kullanımının, farklı sınıflarda olsa bile, tanınmış markasının itibarından veya ayırt edici karakterinden haksız bir şekilde yararlanabileceğini veya ona zarar verebileceğini gösterebilecek bir konumda olmalıdır. Söz konusu durumların varlığı, markalar arasındaki benzerlik, tanınmış markanın özgünlüğü ve tanınırlık derecesi ile markaların mal ve hizmetleri arasındaki farkın derecesi de göz önünde bulundurularak her somut olay bazında özel olarak değerlendirilmelidir.[10]
Bununla birlikte, haksız yararlanma durumunun, genellikle tüketicilerin tanınmış marka ile diğer marka arasında bağlantı kurması durumunda ortaya çıktığı ve tanınmış markanın oluşturduğu iyi imaj sayesinde tüketicilerin satın alma tercihlerinin, tanınmış markanın aynısına ya da benzerine yöneldiği durumlarda ortaya çıktığı söylenebilir. Ancak, SMK madde 6(5) anlamında haksız yararlanmadan bahsedilebilmesi için, tüketici nezdinde, markaların kullanıldığı mal ve hizmetlerin ticari kaynağı konusunda bir karıştırılma oluşması şart değildir.[11]
Doktrinde ve uygulamada, tanınmış bir markanın itibarına veya ayırt edici niteliğine zarar verilmesine genellikle “markanın sulandırılması” denilmektedir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, markanın sulandırılmasını aynı veya benzer bir markanın farklı mal ve hizmetlerde kullanılması nedeniyle kalite, garanti ve reklam işlevlerinin zarar görmesi olarak açıklamaktadır.[12] Üçüncü bir şahıs, tanınmış marka ile ancak tanınmış markanın gerçek sahibinin sunduğu mal ve hizmetlerinden daha düşük kalitede mal ve hizmetler sunduğunda, tüketicilerin gözünde tanınmış marka ile kalite arasındaki ilişki giderek kaybolur ve dolayısıyla tanınmış markanın itibarı zarar görmeye başlar. Böyle bir durumda, tanınmış markanın yıllarca süren reklam ve kullanım yoluyla elde edilmiş olan ayırt edici niteliği zayıflar. Öyle ki, bir üçüncü kişinin, tanınmış markayla aynı veya benzer olan markayı farklı mal veya hizmetlerde dahi kullanmasına izin verilirse, tüketiciler tanınmış markanın mal ve hizmetlerini gördüklerinde, daha sonraki tarihli ve orijinal olmayan markayı da anımsayacaklardır.
Yukarıda listelenen SMK madde 6(5)’in şartlarından görüleceği üzere, eğer sonraki tarihli markanın kullanımında haklı neden söz konusuysa, tanınmış marka sahibinin daha sonraki tarihli, aynı veya benzer markanın başvurusuna engel olamayacaktır. Bu olumsuz şart, AB mevzuatı doğrultusunda düzenlenen SMK’nın 2017 yılında yürürlüğe girmesiyle Türk hukukuna girmiştir. Genelde, bir kişinin markayı kullanmak için kişisel çıkarları olduğu durumlarda, “haklı sebebin” varlığı kabul edilir. Örneğin, Birleşik Krallık Fikri Mülkiyet Ofisi, sahibinin adından ya da soyadından meydana gelen sonraki tarihli markanın kullanımının, bu marka önceki tarihli tanınmış marka ile benzer bile olsa, tanınmış marka sahibi tarafından engelleyemeyeceğine karar vermiştir.[13]
5. Tanınmışlığının Tespiti
SMK’da markaların tanınırlığına ilişkin değerlendirme hakkında herhangi düzenlemeye yer verilmemiştir. Mahkemeler ve Türk Patent, bir markanın tanınmış olup olmadığının belirlemeye çalışırken, markanın tanınmışlığı ile ilişkilendirilebilecek her türlü durumu göz önünde bulundurmalıdırlar.
Yargıtay, bir markanın tanınmış olup olmadığına ilişkin değerlendirmelerde bulunduğu kararlarında genellikle, WIPO tarafından 2000 yılında yayımlanan Tanınmış Markaların Korunmasına İlişkin WIPO-Paris Birliği Ortak Tavsiye Metni’ne (“WIPO Tavsiye Metni”) atıfta bulunmaktadır.[14] WIPO Tavsiye Metni’nin 2. maddesine göre, bir markanın tanınmış olup olmadığına ilişkin değerlendirmede dikkate alınacak kriterler şunlardır:
i. Toplumun ilgili kesiminde markanın bilinme veya tanınma derecesi.
ii. Markanın kullanıldığı süre, kapsam ve coğrafi alan.
iii. Markanın kullanıldığı mal veya hizmetlerle ilgili olmak üzere markanın reklam ve tanıtımlarını ya da fuar veya sergilerde sunumlarını içeren promosyon faaliyetlerinin süresi, kapsamı ve coğrafi alanı.
iv. Markanın kullanımının ve tanınmışlığının göstergesi niteliğinde olacak şekildeki tescillerin veya marka tescil başvurularının süresi ve coğrafi alanı.
v. Özellikle yetkili mercilerce markanın tanınmışlığına ilişkin verilen kararlar olmak üzere, marka haklarının başarılı bir şekilde uygulandığını gösterir kayıtlar.
vi. Markaya atfedilen değer.
Türk Patent[15] de markanın tanınmışlığının değerlendirilmesinde dikkate alınacak kendi kriterlerini 2006 yılında yayımlamıştır.[16] WIPO Tavsiye Metni’nin 2. maddesinde yer alan kriterler ile uyumlu olarak hazırlanan Türk Patent kriterleri doğrultusunda, tanınmışlığın tespiti için Türk Patente, markaya ilişkin olarak tescil reklam ve tanıtım faaliyetleri, kullanım kapsamı ve mahkemelerin tanınmışlığı gösteren önceki kararları ile ilgili belge ve bilgilerin sunulması gerekir.
Yargıtay’ın emsal kararlarına göre, dava sürecinde markanın tanınmış olup olmadığının tespiti için bilirkişi raporu alınmalıdır. Bilirkişi raporları, genellikle WIPO’nun ve Türk Patentin kriterlerine uygun olarak hazırlanmaktadır. Ancak, WIPO ve Türk Patent tarafından belirlenen kriterlerin kapsamlı ve bağlayıcı bir liste olarak değil de bir markanın tanınmış olup olmadığına ilişkin yapılan incelemede dikkate alınabilecek ve dikkate alınması gereken bir kılavuz olarak yorumlanması gerekir.
Son olarak, “tanınmış marka” ve “toplumda belirli bir tanınmışlık düzeyine ulaşmış marka” pratikte ve hatta bu makalede de sıklıkla birbirlerinin yerine kullanılmasına rağmen bir markanın SMK madde 6(5) anlamında toplumda belirli bir tanınmışlık düzeyine ulaşabilmesi için SMK madde 6(4) anlamında tanınmış olarak kabul edilmekten daha düşük bir tanıma seviyesinin varlığının yeterli olduğu göz önünde bulundurulmalıdır. [17]
6. Türkiye’de Tanınmış Marka Tescili ve Yargıtay’ın Son Emsal Kararı
Türk Patent, SMK madde 6(4) ve madde 6(5)’e göre tanınmış markalar için sicil tutmaktadır. Tanınmış marka sicilinde listelenen ilgili markalara, buradan, Türk Patentin çevrimiçi marka arama motorundan marka türü seçilerek bulunabilir.
İlgili markanın tanınmış olduğunu kanıtlar nitelikte olan tüm belgelerin sunulmasıyla, tüm marka sahipleri Türk Patente başvurarak kendi markalarının tanınmış marka olduğuna ilişkin başvuruda bulunabilir. Eğer Türk Patent tarafından ilgili markanın tanınmış ya da Türkiye’de belli bir tanınmışlık düzeyine ulaşmış olduğuna karar verilirse, ilgili marka tanınmış marka siciline kaydedilir.
Buna rağmen, Yargıtay yakın zamanda Türk Patentin söz konusu yetkisi hakkında tartışmalı bir karar vermiştir. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, bir kararında, Türk Patentin tanınmış marka sicili oluşturma gibi bir yetkisinin olmadığına hükmetmiştir.[18] [19] Türk Patente böyle bir yetkiyi veren açık bir hüküm bulunmamakla birlikte, Türk Patent, Bu makalenin yayınlanma tarihi itibariyle tanınmış marka sicilini tutmaya devam etmektedir. Ancak, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin Türk Patentin yetkisi ile ilgili verdiği karar doğru olduğunun kabulü halinde dahi, kanımızca, bu durum Türk Patentin tanınmış marka sicilini tutmasının tamamen yararsız olduğu şeklinde yorumlanmamalıdır. Tanınmış marka sicilinin tutulması, Türk Patent ve mahkemeler huzurunda markanın tanınmışlığının kanıtlanması gerektiğinde tanınmış marka sahibine bir kolaylık sağlayabilir. Öyle ki gerektiğinde, ilgili tanınmış marka sahibi, markanın tanınmışlığına ilişkin Türk Patentten alınan kararı ve özellikle bu kararın alınmasını sağlayan belgeleri Türk Patent veya mahkemelere sunabilir. Ancak unutmamak gerekir ki, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi tarafından verilen ilgili kararda da belirtildiği gibi, markanın tanınmışlığı her somut olay bazında ayrıca değerlendirilmelidir. Bu nedenle, markanın tanınmışlığına ilişkin incelemenin yapılması gereken zamanlarda, markanın tanınmış olduğunu gösterir nitelikteki belgelerin güncellenmesi gerekir. Türk Patentin bir markanın tanınmışlığını onaylayan kararı, Türk Patentin sonraki eylemleri ve mahkemelerin kararları için yasal olarak bağlayıcı olmasa da markanın Türk Patentin tanınmış markalar siciline kayıtlı olduğuna ilişkin kararını destekleyici ve güncel yeni kanıtların ileri sürülmesi, markanın tanınmışlığı açısından güçlü bir gösterge teşkil edeceği düşünülmektedir.
7. Sonuç
Uluslararası mevzuatla uyum halinde olan Türk Marka Hukuku, tanınmış marka sahiplerine marka itiraz işlemleri ve hükümsüzlük davaları yoluyla üçüncü kişiler tarafından yapılan marka başvurularının tescilini önleme hakkı verir. Bu sebeple, tanınmış markanın işlevleri ve yapılan yatırımlar yetkisiz kullanmaya, haksız yararlanmaya ve markanın sulandırılmasına karşı korunmaktadır. Eğer belirli şartlar gerçekleşirse, bu koruma markaların benzer olmayan mal ve hizmetlerine de yayılır.
Bir markanın tanınmış olup olmadığına ilişkin yapılacak incelemede, WIPO ve Türk Patent tarafından yayımlanan kriterler göz önünde bulundurulur. Her ne kadar Türk Patentin tanınmış marka sicili olsa da somut olay bazında bir değerlendirme her zaman gereklidir.
Ayrıntılı bilgi için lütfen iletişime geçiniz:
Doğukan Berk Aksoy, LL.M.
Avukat | Marka Vekili | Patent Vekili
T: 0 (312) 969 09 63
Elif Koturoğlu
Avukat | Marka Vekili
[1] 10.01.2017 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu, Türkiye’de marka hukukunu düzenleyen temel mevzuattır. [2] İlgili marka başvurusu ulusal bir başvuru olabileceği gibi, Madrid Protokolü kapsamında Türkiye’yi belirterek yapılan uluslararası bir başvuru da olabilir. [3] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 29.01.2016 tarihli, 2015/3127 E., 2016/114 K. [4] Türk Patent tarafından yapılan inceleme sonucunda herhangi bir şekli eksiklik veya mutlak ret sebebi saptanmaması halinde, marka başvuruları Resmi Marka Bülteni’nde yayımlanır. İki hafta bir yayımlanan Resmi Marka Bülteni’nin izlenmesi, aynı veya benzer marka başvurularının takip edilmesi ve bu başvurulara karşı süresi içerisinde itiraz edilebilmesi açısından önem taşır. [5] Türk Patent tarafından verilen nihai kararların iptali için açılan davalar bakımından Ankara Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi münhasır yetkili mahkemedir. [6] Bu durum, aynı zamanda SMK’nın 5. maddesinde düzenlenen mutlak ret sebepleri için de geçerlidir. [7] Cahit Suluk, Rauf Karasu, Temel Nal, Fikri Mülkiyet Hukuku, 1 Baskı, Ankara 2017, s. 172 [8] 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun Gerekçesi <https://www.turkpatent.gov.tr/TURKPATENT/resources/temp/D386475F-DF3B-4446-86EB-14B783211D78.pdf;jsessionid=D3C1B1A98CE8ADDF5474227DD561F5F4> erişim tarihi 18.11.2020. [9] The Agreement on Trade-Related Aspects of Intellectual Property Rights (TRIPS) yani Türkçesiyle Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Anlaşması <https://www.wto.org/english/docs_e/legal_e/27-trips.pdf > erişim tarihi 18.11.2020. [10] Suluk, Karasu, Nal, s.199 [11] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 2.04.2014 tarihli, 2013/656 E., 2014/427 K. [12] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 8.04.2015 tarihli, 2013/11-1885, 2015/1161 K. [13] The Intellectual Property Office (IPO), Paco/Paco Life in Colour, 13.11.1999 tarihli ve O/359/99 numaralı karar, <https://www.ipo.gov.uk/t-challenge-decision-results/o35999.pdf> erişim tarihi 23.11.2020 [14] The World Intellectual Property Organization (WIPO), Joint Recommendation Concerning Provisions on the Protection of Well-Known Marks, <https://www.wipo.int/edocs/pubdocs/en/wipo_pub_833-accessible1.pdf > erişim tarihi 21.1.2020. [15] 15.07.2018 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 4 No’lu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 370. maddesi uyarınca, Türk Patent Markalar Dairesi Başkanlığı, markaların tanınmışlık düzeyleri ile ilgili esasların belirlenmesi ve uygulamaya konulması işlemlerinden sorumlu kılınmıştır. [16] Türk Patent ve Marka Kurumu, Markaların Tanınmışlık Düzeyleri ile İlgili Esaslar ve Uygulaması (Türkçe olarak mevcuttur), <https://www.turkpatent.gov.tr/TURKPATENT/resources/temp/14FB57CE-E638-4606-A282-3CF89431CE1D.pdf> erişim tarihi 21.11.2020. [17] Ünal Tekinalp, Fikri Mülkiyet Hukuku, Baskı, İstanbul 2012, s.426 (alıntılandığı yer Şule Dilmaç, Uluslararası Metinlerde Tanınmış Marka ve Markanın Sulandırılması, 1 Baskı, Ankara 2014, s.44). [18] Yargıtay 11. H.D., 05.02.2020 tarihli, 2019/2980 E., 2020/991 K. [19] Bildiğimiz kadarıyla bu karar, makalenin yayınlanma tarihinde henüz kesinleşmemiştir.